Ne dilimizdedir şu mazi ve gelecek.. Sanki tüm var olma halimiz bundan ibarettir. Bedenimizin, düşüncelerimizin, hissettiklerimizin ya izleriyle ya planlarıyla uğraşırız. Muhatap olmadığımız “şimdi” aklımızın ucundan bile geçmez. Bu duruma küçük günlük bir örnek vermek istiyorum. Dişlerimizi fırçalarken o günü tekrar tekrar yaşarız ya da daha gelmemiş olan yarını planlamaya çalışırız. “Tüh şunu yapsaydım… Keşke şu cevabı verseydim.. Yahu onu bunu bırak ben yarın ne giyeceğim sahi… Yarın toplantım var ya geç kalırsam..” düşünceler akar da akar. Buradan da gördüğümüz üzere düşünce akışımız hep geçmiş ile gelecek arasında mekik dokur. Şimdi yaptığımız eylem olan dişlerimizi fırçladığımızı bile unuturuz. Zihnimize düşünceler elbette hücum etmelidirler buna engel olamayı ancak kendimizi nazikçe şu ana getirmeyi öğrenebiliriz. Yani dişlerimizi fırçalarken bugün veremediğimiz cevaplara ya da yarın geç kalmaktan korktuğumuz toplantıya odaklanmamalı sadece dişlerimizi fırçaladığımızı fark etmeliyiz. Diş etlerimize, damağımıza, dilimize değen fırçayı hissetmeye yönelelim. Peki kendimizi şimdiye nazikçe nasıl getirebiliriz? En temel yapabileceğimiz nefesimize odaklanmaktır. Nefesimiz bizim şimdi burada olduğumuzu gösteren en yegane bulgudur. Zihninize düşünceler hücum ettiğinde sakin olun ve sadece nefesinizi duyun. Nefes alıp verdiğinizi, bedeninizin nasıl gevşediğini hissedin. Şimdiki an bizim kendimize kucak açmamızı sağlar. Şu an neler oluyor? , Bu nedir? Sorularımızın yanıtları şimdidedir. Farkındalığımıza yolculuğumuz nefesimizle başlar. Hadi hep beraber bir nefes alalım ve şimdide kalalım. Sevgilerle .